Haruki Murakami, Koşmaktan Bahsettiğimde Aslında Neden Bahsediyorum* adlı yarı otobiyografik kitabında, yaratıcı zihnin takıntılı doğasının koşarken nasıl çoğu kez çok verimli bir yere geldiğinden; özellikle de, yol boyunca koşanın ayaklarının altındaki arazinin nesnel doğası ile daha öznel ve dolambaçlı düşünce süreçleri arasında değişip duran perspektiften bahseder. Ben buna, tehlikeli bir kayalık araziyi aşma sürecindeki tehlikelerin bu düşünce sürecine daha yüksek bir farkındalık kazandırdığını ekleyeceğim.
'Atlama Taşları', İstanbul'da Kadıköy'ün insan yapımı kayalık sahili boyunca koşarken karşılaştığım manzaradan esinlenerek yapılmış yirmi dört tablodan oluşan bir seri. Bu çalışma sadece kendi yolculuğumun ve kayaların hikayesini değil, aynı zamanda izleri kayalar ve çatlaklar arasında ya da bu kayaların yüzeyine yaptıkları grafiti şeklindeki muhalif müdahalelerde görülen, bu alanları işgal eden yerel halkın hikayesini de anlatıyor.
Kavramsal olarak başlamış olsa da, 'Atlama Taşları' temelde resim yapma eyleminin bir kutlamasıdır. Serideki her resim, manzarayı katetme sürecindeki gibi, gerçek bir an ve yer ile üretim sürecini temsil eder ve sanatsal ve yaratıcı yöntemle adım adım oluşmuştur. Yüzeyler, gerçeğe sadık, ancak anın anısına daha sadık kalarak renk ve doku katmanlarıyla oluşturulmuştur. Üretim, her bir kayanın projeksiyon ile ana hatlarının çıkarılmasıyla başlar. Bunu maskeleme ve mühürleme ile en figüratif kısım olan kayanın alt katman dokusunun impasto tekniğiyle resmedilmesi takip eder. Daha sonra boyanın kazınması, sıçratılması ve katmanlanması, her kayaya kendi renk tonunu ve niteliklerini vermeye yönelik oldukça performatif bir süreçtir. Son olarak, bandı soyduktan sonra şablonlar eklenir. Bitmiş etki, siyah ve karışık bir denizdeki kıtalar gibi serbestçe yüzer görünen kayaların oldukça farklı bileşenlerle oluşturulmuş bir portresidir.
* Türkçe’de Doğan Kitap tarafından Koşmasaydım Yazamazdım adıyla yayınlanmış.
|